Oğuzcan Atış / Milliyet.com.tr – 49 yıl önce bugün dünyanın gündeminde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’a gerçekleştirdiği müdahale vardı. Adada yaşayan Türklere karşı uzun süredir uygulanan baskı ve şiddeti ilk etapta diplomatik yollarla çözmeye çalışan Türkiye Cumhuriyeti, 15 Temmuz 1974’te EOKA lideri Nikos Sampson’un Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak amacıyla Makarios’a karşı darbe yapması ve iktidarı ele geçirmesinin ardından Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantör devletlerinden birisi olarak adaya müdahale kararı aldı. Türk ordusu havadan ve denizden Kıbrıs’a çıkarken harekât, dünyaya Başbakan Bülent Ecevit’in, “Biz aslında savaş için değil, barış için ve yalnızca Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz” sözleriyle duyuruldu. Türkiye’nin yakın tarihi ve Batı ile olan ilişkilerindeki en önemli kırılma noktalarından Kıbrıs Barış Harekâtı’nın üzerinden 49 yıl geçmiş olsa da harekâta ilişkin birçok detay günümüzde bilinmiyor. Türk askeri havacılığı konusunda yaptıkları araştırmalarla öne çıkan Levent Başara ve Prof. Dr. Serhat Güvenç‘in kaleme aldığı ‘Kıbrıs için Havalandılar ‘G-Günü’ ise Kıbrıs Barış Harekâtı’nın hava cephesini harekâtta bizzat görev almış isimlerin anlatımlarıyla inceledi ve harekâta dair çok bilinmeyen detayları gün yüzüne çıkardı.
Harekâttın yakın hava desteği görevlerini üstlenen efsane F-100D Super Sabre uçağı
Kıbrıs Barış Harekâtı’na giden süreç nasıl gelişti ve bu süreçte ne gibi hazırlıklar yapıldı?
Levent Başara: Türkiye 1963 yılından itibaren Kıbrıs’a müdahale etmek fırsat kolluyordu. Çünkü adada bulunan Türklere baskı ve şiddet giderek artmış ve ‘Kanlı Noel’ olarak tarihe geçen katliamlar yaşanmaya başlamıştı. Ancak bu dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs’a müdahale etmek için yeteri kadar teçhizata sahip değildi. Bu sebeple sürekli devam eden bir hazırlık süreci var. 1963 ve 1964 yıllarında Kıbrıs üzerinde yapılan ihtar uçuşları var. Yani Kıbrıs’ta yaşananlara silahlı müdahale kararı alınmadan önce diplomatik ve askeri anlamda uyarı olarak her şey yapılmış. 1967 yılına gelindiğinde Kıbrıs’a müdahale edilmesi için de ciddi hazırlıklar görülüyor. Hatta Esenboğa Havalimanı’nda paraşütçüler C-47 uçaklarına bindirilmiş ancak yapılacak olan harekât son anda yine ertelenmiş. 1974 yılına kadar bu şekilde sürekli bir hazırlık hali var diyebiliriz.
Bu noktada özellikli vurgulamak istediğim bir husus var. Kitapta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harekâtta ilk şehit olan subayı şehit Üsteğmen İlker Kartel’e de yer verdik. Bu detayı öne çıkarmak için özellikle çalıştık çünkü kendisi bu zamana kadar hep geri planda kaldı. İlker Kartel harekâtın ilk günü erken saatlerde kalkan RF-84F keşif uçaklarından birinin pilotu. Uçağı harekât öncesindeki günlerde de olduğu gibi vuralacak Rum hedeflerinin tespit edilmesi amacıyla harekâttan hemen önce kalkış yapıyor. İlker Kartel’in nasıl şehit olduğunu ve cenazesinin nasıl bulunduğunu da yine ilk kez şahitleriyle birlikte anlattık. Şehidimizin adı yıllar sonra bir vapura verildi. Kitabımızda da kendisini anlatarak ona vefa borcumuzu ödediğimizi ve hakkını teslim ettiğimizi düşünüyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harekâttaki ilk subay şehidi Hv. Plt. Ütğm. İlker Karter ve İlker Karter’in uçtuğu uçak tipi RF-84F Thunderflash
Serhat Güvenç: 1964 yılında yaşanan krizin ardından Kıbrıs’a yapılacak bir müdahalede Hava Kuvvetleri’nin önemli bir rol oynayacağı ortaya çıkmıştı. Muharip filolar zaten bu görev için hazırdı. Ancak adaya birlik taşıyacak olan ulaştırma üslerinin durumu diğerleri gibi değildi. Tam bu noktada kitapta da röportajı bulunan ve yakın zamanda vefat eden Safter Necioğlu Paşa’nın rolü çok büyük. Kendisi hava ulaştırma birliklerini harekâta hazır hale getirmiştir. O dönemde Türk Hava Kuvvetleri daha çok jet pilotlarına önem veren bir kuvvet ve ulaştırma kuvvetleri ikinci planda kalmış. Safter Paşa Kayseri’deki 12. Hava Ulaştırma Ana Üssü’ne atanmış olan parlak bir kurmay subay ve göreve gelir gelmez üssü böyle bir harekât için hazırlamaya başlıyor. Safter Paşa’dan önce ulaştırma üssü ve hava indirme tugayı arasındaki koordinasyon çok güçlü değil. Ancak yapılan tüm hazırlığa rağmen yine de eksikler ortaya çıkıyor. Mesela Almanya’dan alınan C-160’ların yük atma tertibatları hazır değil. Bu görevi yapacak personel sayısı çok az. Tüm bu sorunlara rağmen bu birlik harekâtta kendisine verilen görevi tamamlıyor.
Hava indirme harekâtı nasıl gerçekleşti? Çalışmanız sırasında bu operasyona ilişkin ne gibi ilginç detaylara rastladınız?
Levent Başara: Hava Kuvvetleri’nin ilk etapta C-130 filosunun güçlendirilmesini istiyordu ancak o dönem bu gerçekleşmedi. Bu dönemde C-130 uçakları alınamıyor ancak Almanya’da görev yapan bir hava ateşemizin şahsi girişimleri sonucunda Almanya’nın elinde bulunan bir kısım C-160 tipi askeri kargo uçağını emekli edeceği öğreniliyor. Bu gelişme Genelkurmay’ın da ilgisini çekiyor çünkü bu uçaklar NATO üyesi bir ülkeden yardım kapsamında alınacağı için fiyat anlamında ucuza geliyor ve bu uçaklar istemeye istemeye de olsa alınıyor. Sonuçta harekâtta çok önemli rol oynuyorlar. Çünkü elimizde C-160’lar olmasaydı C-47’ler ve sınırlı sayıdaki C-130’larla kolay kolay yapılabilecek bir harekât olmazdı.
Motoru, iniş takımı yuvasının ucu, yükseliş ve dönüş dümeni fosforlu turuncu renk boyalı C-160D
Almanya’dan gelen C-160’ların motorları ve iniş kapakları başta olmak üzere bazı parçaları fosforlu turuncuyla boyanmış olduğu için ilk indirme harekatı esnasında bu uçaklardan bazıları isabet alıyor. Bu genelde kötü hava şartlarında uçakların rahat görülebilmesi veya kol uçuşunda yandaki uçakla olası bir çarpışmayı önlemek için yapılır ancak savaş zamanı sizi açık hedef yapar. Bizim uçaklarımızda ilk sortiye turuncu boyalarla çıkınca birkaç C-160 mermi isabeti almış. İkinci sortiye çıkılmadan hemen önce hava ikmal bakım merkezindeki işçilerinde yardımıyla uçakların turuncu boyalı kısımları boyayarak hedef olmaktan çıkarmışlar. – Levent Başara
Serhat Güvenç: Tabii harekât esnasında karşılaşılan bazı aksilikler de var. Bana en çarpıcı gelen aksilik kılavuz harekâtı esnasında yaşananlar. Bu görev için küçük bir grup görevlendiriliyor. Harekâttan hemen önce Kıbrıs’a gidecekler ve atılacak birlikler için işaretleme yapacaklar. Bu görev zaten Kıbrıs’ta harekât öncesinde bulunan birlikler tarafından yapılacak ama doğru yapılabilmesi, kontrol edilebilmesi için hava indirme tugayının serbest paraşüt müfrezesinden daha sonra harekât sırasında şehit olacak Yüzbaşı Sami Akbulut’un liderlik ettiği bir tim görevlendiriliyor. Bu ekibin adaya saat sabah 05.00 civarında ineceği söyleniyor ancak 1972 yılında Türkiye yaz saati uygulamasına geçmiş. Dolayısıyla Türkiye’de saat 05.00 iken Kıbrıs’ta saat 04.00. Kıbrıslı Türkler sabah 04.00’te havaalanında uçağın sesini duyuyorlar ama saat uyuşmadığı için işaret vermiyorlar. Uçak iniş yapamadığı için de kılavuzlama harekâtı yapılamıyor. Ancak buna rağmen harekât yapılıyor çünkü Safter Necioğlu harekât planını kılavuzlama harekâtı yapılmadan kurgulamış. Birkaç istisna dışında birlikler inmeleri gereken yerlere iniyorlar.
Hava indirme harekâtının başarılmasında rol oynayan C-47B uçağı, paraşütçü atıyor
Safter Necioğlu’nun da içinde bulunduğu ilk dalgada uçaklar atma noktasını tam karşılayamıyorlar ve havada bir tur atılıyor. Bu gecikme sebebiyle paraşütçüler ile helikopterler arasında da tehlikeli bir karşılaşma yaşanıyor ama ciddi bir sorun yaşanmadan görev tamamlanıyor. – Prof. Dr. Serhat Güvenç
Uçar birlik harekâtına dair neler söylenebilir? Hiç kayıp verilmemiş olması sizce bir tesadüf mü?
Levent Başara: Kıbrıs Barış Harekâtı’nda helikopterler de önemli rol oynadılar. Adaya hızlıca kuvvet gönderilmesi ve kıyı başı elde edilmesi için uçaklar, çıkarma gemileri dışında helikopterler de kullanılıyor. Silahlı Kuvvetler, bu kapsamda daha önce planlamalarını yapmış ve helikopterler satın almış ve 1960’lı yıllarda kara havacılığının da temelleri atılmış. Filmlerde onlarca helikopterin birlikte gidip bir bölgeye asker bıraktığını görmüşsünüzdür. 20 Temmuz sabahı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait 72 helikopter aynı filmlerdeki gibi hep birlikte gidip askerlerimizi Beşparmak Dağları’nın arkasına indirmiş. Keşke o muazzam anlar görüntülenmiş olsaydı ve biz bugün o anları izleyebilseydik.
Kapısına MG-3 ağır makineli tüfek yerleştirilmiş bir Jandarma AB-205 helikopteri
Uçar birlik harekâtında hiçbir helikopter kaza kırım geçirmemiş. Sadece bir iki helikopterin isabet aldığını biliyoruz. Bu dönemde TSK bünyesinde bir saldırı helikopteri bulunmadığı için harekâta katılacak helikopterlere silahlı koruma sağlamanın yolları düşünülmüş ve bunun sonucunda MG-3 ağır makinalı tüfekleri çeşitli aparatlar yardımıyla teknisyenlerin kullanacağı şekilde helikopterlerin yan kapılarına monte edilmiş. Bu silahların nasıl monte edildiği ve harekât sırasında nasıl kullanıldığına dair detayları da kitapta anlattık.
Serhat Güvenç: Harekâtta görev alan helikopterler 2. Ordu Hava Alayı diye geçiyor olsa da aslında o toplama bir birlik. Birinci ordu ile ikinci ordu Jandarma ve Hava Kuvvetleri’nden gelen halikopterlerle oluşuturuluyor. Dolayısıyla böyle bir görev için daha önce tatbikat yapmış bir birlik değil. Türk ordusu helikopteri yeni yeni kullanmaya başlamış ve pilotlar yeni yeni yetişiyor. Tüm bunlara rağmen hiç kayıp verilmemiş olması oldukça enteresan çünkü kendileri de bu konuda şaşkınlar, “Tatbikat yapsak en az 2 kaza kırım olurdu” diyorlar. Zannediyorum savaşın ciddiyeti pilotlarımızın hata yapma ihtimalini çok aza indirdi. Ayrıca Rumlar çok hazırlıksız ve eğitimsiz yakalandılar, helikopterleri vurabilme imkanları varken doğru nişan alamadıklarına dair aktarımlar var. Bunlarla birlikte uçar birlik ve indirme harekâtının kısmen dost unsurlar kontroldeki alanlara yapılmış olması da bu konudaki önemli faktörlerden birisi.
Uçar birlik harekâtının en önemli hava aracı UH-1H helikopteri
Dost atışıyla batırılan TGC Kocatepe’nin hikayesi sanırım merak edilenler arasında ilk sırada geliyor. Bundan sonraki süreçte Kıbrıs Barış Harekâtı’na ilişkin farklı bir çalışma daha görecek miyiz?
Levent Başara: Serhat’da ben de Türk askeri havacılığı konusunda araştırmalar yapıyoruz. Dolayısıyla Kıbrıs Barış Harekâtı’nı da sadece hava kuvvetleri cephesinden inceledik. Daha önce böyle bir çalışma kimse tarafından yapılmamış. Biz 3 yıl önce bu röportaj serisine başladığımızda emekli havacılarımızın kapısını kimsenin çalmadığını fark ettik. Şu an da nakliyeci, helikopterci ve savaş pilotu olmak üzere yaklaşık 115 kişiyle görüştük. Bu kadar büyük bir malzemeyi tek kitapta toplamak istemedik ve böldük. Birinci kitapta harekâtın ilk gününü anlattık. Şu anda üzerinde çalıştığımız kitapta da yakın hava desteğini anlatacağız. Bu kitap birkaç ay içinde bitecek. Bu kitapta 20 Temmuz’dan sonraki 3 günde doğrudan harekâta katılan çoğunlukla F-100 kullanmış pilotlarımızın anılarını anlatacağız. F-100 uçaklarına özellikle önem vereceğiz çünkü o dönemde o uçaklar ve deneyimli pilotlarımız olmasaydı işimiz biraz zor olurdu diye düşünüyorum. Yine F-5 ve F-104 filolarımız da kitapta bahsedilenler arasında olacak. Üçüncü kitapta ise TCG Kocatepe’nin vurulmasını anlatacağız çünkü bu olay öncesi ve sonrasıyla başlı başına bir kitap konusu.
Serhat Güvenç: Tüm bu çalışma sırasında sadece pilotlarla değil, harekât döneminde Kıbrıs’ta yaşamış ve olayalara şahitlik etmiş 100’ü aşkın insanla görüştük. İlk kitapta bunun bir kısmını yayınladık ve ilk kitabın ardından harekâtta görev yapmış olan bizim konuşmadığımız personelden de bize dönüş yapanlar oldu. Yani tüm seri için 110 ila 120 insanla görüştük denebilir ve bu görüşmeleri kapsayan çalışmalarımızı yayınlamaya devam edeceğiz.