YAVUZ HAKAN TOK- Kendi kuşağının en çok konser veren isimlerinden biri Emir Can İğrek. Hemen her gün İstanbul dışı konserlerinin olduğu bir takvimde röportaj için uygun zaman bulmakta bir hayli zorlandık. Üstüne üstlük turnede şehirden şehire gezerken hastalandı ve ilaç takviyesiyle sahneye çıkabildi. Ne var ki bu durumdan hiç şikâyetçi değil, aksine memnun. Nitekim “Eskiden konserlerde gitar elimde durarak şarkı söylüyordum ama hareketli parçaların sayısı arttıkça konserler daha enerjik geçmeye başladı. Sanırım sporcu gibi yaşamam gerekiyor artık çünkü konserler ciddi bir efor gerektiriyor. Konser vermeyi çok seviyorum, sayısını azaltmayı da hiç istemiyorum. Çok eğleniyorum çünkü” diyerek ikinci bir soru sormama gerek kalmadan özetledi durumu.
*Sizin bir konserinizi izlediğimde eski kuşaktan bir starın konserinde gibi hissettim kendimi. Hayranlardan yükselen çığlıklar, her bir şarkıya canla başla eşlik etmeler, konserden sonra kulisin kapısına dayanmalar… Artık star geleneği pek kalmadı sanıyorduk ama siz ve hayranlarınız arasında o ritüeller yaşıyor gibi.
Sosyal medyayla ve müziğin dijitalleşmesiyle beraber ‘one hit wonder’ dediğimiz, tek hit şarkıyla çıkan isimler ya da şarkının çok popüler olduğu ama söyleyeninin çok fazla kariyer yapmadığı bir döneme gelindi. Bende durum biraz farklı galiba. Aslında net bir tespit yapamayacağım, ben de gözlemliyorum durumu sadece. Neden bazıları bir hit’le tanınıyor, ben neden yedi-sekiz yıldır düzenli olarak konser yapabiliyorum? Bu çok hoşuma gidiyor bir yandan. Galiba bu hit’e bağlı bir sanatçı olmamanın bir sonucu. Ben de şarkılarımın hit olmasını isterim tabii ama ya hit olmazsa endişesiyle hareket etmedim hiç. Yazdıklarımı ve yazacaklarımı merak eden bir kitle var ve bu da bana müthiş bir özgürlük alanı sağlıyor.
*İlk albümünüz “Ağır Roman”, 2018 yılında yayınlanmıştı. O zamandan beri teklilerle devam ederken geçtiğimiz günlerde ikinci albümünüz “Parti İptal”le çıktınız karşımıza. Albümde bu isimde bir şarkı yok. Nereden geliyor “Parti İptal” ismi?
İlk albümüme daha içe dönük bir isim koymuştum. Hem “Ağır Roman” filmini çok seviyordum hem de dokuz-sekizlik ağır roman usulünden, ritminden de çok etkileniyordum. Hem köklerimi, Tekirdağ’ı çağrıştıran bir şey olsun hem de filme gönderme olsun diye o ismi seçmiştim. Bu sefer dışa dönük, insanlara albümün ruh hâlini açıklayacak bir isim koymak istedim. Albüme hareketli giriyoruz, basın ve ritmin ön planda olduğu şarkılar var ama “Ali Cabbar” gibi, “Can Dostum” gibi ağır parçalar da var. Albüm “Çağır”la başlıyor. Bir parti var gibi ama albümü dinledikçe o partinin devam etmediğini görüyorsunuz. Parti iptal yani.
*Bu albümde ve öncesinde de yazdığınız şarkılarda da hep bir hikâye anlatıyorsunuz. Nasıl çıkıyor bu hikâyeler?
Kendi hayatımdan, yaşadıklarımdan, duygularımdan yola çıkarak yazdığım şarkılar da var ama beni çok etkileyen, hani kalpte bir burulma hissi olur ya, onu bana yaşatan hikâyelerden de şarkı yazabiliyorum. Mesela “Beyaz Skandalım” diye bir şarkım vardı, o şarkıda bir seks işçisine âşık olan bir adamın hikâyesini yazmıştım. Mahallede hoş karşılanmasa da aşkına sahip çıkan bir adam. Mesela bu hikâyeyi kurguladığımda kalbime çok dokunmuştu. Evet, bir adam bir seks işçisine âşık olabilir ve mahalle tepkisine karşı onu savunabilir çünkü aşk böyle bir şey. Bu albümdeki “Kumar” da hiç belayı, günahı bilmeyen birinin günün birinde âşık olduğu kişi yüzünden belaya bulaşmasını anlatıyor. “Ali Cabbar”da klarnet çalan bir köylü çocuğunun sevdiğinin düğününe müzisyen olarak gitmek zorunda kalması var, o hikâye de yüreğimi titretti. Böyle hikâyeleri önce kafamda yazıp sonra şarkılaştırıyorum.
‘Ali Cabbar benim kurguladığım bir hikâye’
*“Ali Cabbar”ı ilk dinlediğimde yaşanmış bir hikâye olup olmadığını merak ettim açıkçası.
Benim kurguladığım bir hikâye. Ali Cabbar diye birini tanımıyorum ama tabii yine köklerimden, Trakya’dan gelen, dedelerden, anneannelerden dinlediğimiz hikâyelerden izler taşıyan, bu yaşta yazabildiğim dokuz-sekizlik, ağır roman ritminde bir türkü “Ali Cabbar”.
*Tekirdağ, Çerkezköy’de doğup büyümenizin nasıl ya da ne kadar etkisi oldu müziğinizde?
Aslında bu etkiyi yıllar sonra anlayabildim. Yirmili yaşlarımın başlarında yerellikten uzak durmaya çalıştım. Bunun daha ‘cool’ olduğunu, ne kadar Batılı görünürsem, ne kadar köklerimden uzak durursam o kadar havalı olacağını düşündüm. Zamanla aslında bu müziği bana yaptıranın o Tekirdağ’daki yıllarım olduğunu fark ettim. Annemle babamın her şeyi şarkılarla anlatmaları, güzel bir olay olduğunda kalkıp oynamaları… Bunların beni eğlenceye ve müziğe ittiğini, oradan çok beslendiğimi fark ettim. Bu yüzden köklerimin daha da derinlerine inme arayışı içindeyim. Trakya’da müzik ve dans kültürünün bu kadar yaygın olması, iç içe yaşayan Romanlar, Bulgaristan göçmenleri ve yerli halk… Bunlar çok ilgimi çekiyor. Köklerime dönmek bir yandan da bir teşekkür gibi benim için.
Bu söyleşi Milliyet Sanat dergisinin temmuz sayısından alıntılanmıştır. Tamamını dergide okuyabilirsiniz.