Seray Şahinler – İstanbul’un yeni sanat merkezi House of Performance’ta “Dostlarla Akşam Yemeği”ne davetlisiniz. HoP’un ilk prodüksiyonu olan, Donald Margulies’in yazdığı, aynı zamanda HoP’un Genel Sanat Yönetmeni Özen Yula’nın yönettiği oyunda Özge Borak, Ahmet Tansu Taşanlar, Derya Artemel ve Ümit Kantarcılar kadın-erkek ilişkileri, evlilik, anlayış, empati, ihanet gibi konular üzerine düşünmeye davet ediyor seyirciyi. Tom-Beth ve Karen-Gabe çiftinin yıllara dayanan dostluğu, bir ihanet duyurusuyla bütün dengeleri değiştiriyor. Bundan sonra eski defterler açılıyor ve geçmişte çözülemeyen düğümlerin, geçmişi nasıl karmaşık hâle getirdiği ve bugünü nasıl şekillendirdiği ortaya çıkıyor. “Dostlarla Akşam Yemeği”ni oyuncularından dinlendik.
Herkes birbirini suçluyor, herkes haklı olduğunu savunuyor ama gün sonunda herkes kırık, dökük. Beth de bunlardan biri. Beth’in bu hikâyedeki yeri ne?
Derya Artemel: Mutlu görünen iki Amerikan ailesi var oyunda. İki çiftin de ilişkileri göründüğü gibi değil. Kendilerine söylemedikleri mutsuzlukları var. Bunlar da ilişkilerine yansımış. Yavaş yavaş oyun içinde açılıyor hepsi. Herkesin haklı olduğu bir durum var. Yazar, bütün ilişkilerin içindeki o yalnızlığı çok iyi işlemiş. Her halükârda yalnızız. Bu yalnızlıklar, iletişim kuramadığımızda daha da derinleşiyor. Oyunda da bunu konu ediyoruz.
Bir taraf yapıcı, bir taraf yıkıcı oluyor. Ya da aynı anda iki taraf da yıkıp geçiyor. Siz oyunda bu sürecin neresinde duruyorsunuz? Tom ne söylüyor bize?
Ümit Kantarcılar: İnsan var olduğu günden beri kadın-erkek ilişkisi bu soruyu soruyor. Taraflardan biri olduğunuzda diğer tarafı kötü görürsünüz. Ama herkesin kötü olmak için bir sebebi, haklı bir tarafı vardır. İlişkilerde kötü yoktur, bakış açısı vardır. Oyunun da şöyle ortak bir yönü var: Herkes kendi tarafından baktığında haksız yok. Ama karşı tarafa geçtiğinde haksız bir durum bulabiliyorsunuz. Biz de seyirciye bunu vermeye çalışıyoruz. Her karakterin öteki gördüğünün aslında kendi olduğunu, ne kadar ötekileştirse de karşı tarafın da haklı sebebi olduğunu söylüyor yazar. ‘Evet haksız ama sor bir neden haksız’ dediğin yerde ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkarıyor.
Geçmişte çok kez oynanmış, güncelliğini kaybetmemiş bir oyun. Bu zamansızlığı neye bağlıyorsunuz?
Ahmet Tansu Taşanlar: İnsan aslında tek başına dünyaya gelen ve tek başına bu dünyadan göç eden bir varlık. Yalnızlığı yaşayamadığımız için dostlarla, arkadaşlarla, eşlerle çoğalarak hayatımıza devam ediyoruz ve paylaşarak hayatı kolaylaştırma yolunda ilerliyoruz. Özellikle günümüzde bireyler bir başkasının yükünü kendi yükünün üzerine koyup götürmekte zorlanıyor. Kimileri konfor alanından çıkmaya çekiniyor kimileri de mutluluğu başka yerde alıyor. İlişki olgusu var olduğu sürece bu ve benzer oyunlar güncelliğini yitirmeyecekler.
Kadına atfedilen roller kadının ilişkide yerini nasıl etkiliyor?
Özge Borak: Oyunda Gabe ve Karen olarak bazı dengelerde değişme yaşansa da evliliğini sürdürmeye çalışan, birbirini kotaran bir çiftiz. Bizde “Yuvayı dişi kuş yapar” diye bir söz vardır. Hususi olarak ‘şunların hepsini kadın yapmalıdır’ yaftalarından uzak, birlikte yaşanan ortak hayatın getirisiyle hareket eden çiftler de var hayatta. Bizim toplumumuzda da var. Ama dayatılan şeyler tabii ki bizim kültürümüzmüş, yapılması gereken şeylermiş gibi lanse ediliyor. Bu noktada da işler adaletsizleşiyor. Ama elbette başka toplumlarda da kendi yükünü atmak için kadına yüklenmiş roller var. Hayattaki bazı şeyler sadece kadının göreviymiş gibi. Doğru olduğunu düşünmüyorum.
“Dostlarla Akşam Yemeği”nde de tanık olduğumuz üzere ilişkilerde bir türlü çözülemeyen düğümler var. Nasıl çıkarız buradan, oyunun mesajı ne olur bu noktada?
Derya Artemel: Öncelikle hayatı paylaşıyorsunuz. Saygı çok önemli. İki tarafın kendi alanlarını kurabilmesi ve birbirine saygı duyması gerekiyor.
Ahmet Tansu Taşanlar: Evliliğe yansıyanlar aslında dış dünyadaki zorluklardan yansıyanlar. İçeride düzgün giden bir şey var ki birliktelik devam etmiş. “Evlilik fedakârlık ister sözü” vardır ya bana hep yanlış gelir. Evlilik saygı, birbirinin birey olduğunu bilmek ve hoşgörü ister.
Ümit Kantarcılar: Bu durum aslında her ilişkide geçerli. Ben böyle bakıyorum olaya. Mutluluğu bir durak zannediyor insan. Ve oraya geldiğinde indiğini düşünüyorsun. Hâlbuki bu yolculuğun adı mutluluk. Yolculuğa mutluluk adını verdiğinde bazen güneş açıyor, bazen fırtına oluyor. Mutluluğun tanımını bir durak gibi düşünüyoruz ve oraya geldiğimizde iniyoruz. Temel sıkıntı bu. Yola mutluluk ismini verirseniz yol başka bir yere çıkıyor.
‘Diziler Türk kadınını yansıtmıyor’
Tiyatro ve sinemada çok işlenen bir tema kadın-erkek ilişkisi, evlilik, ilişkiler, çıkmazlar… Neden hep güncel bu konu?
Özge Borak: Bu çok işlenen bir konudur. Yeşilçam’ın zengin oğlan fakir kız ya da tersi konuları gibi.. Çünkü bu meseleler hayat boyu çözülemeyen, evrilen ve bir türlü işinden çıkılamayan hâl alıyor insanlarda. O yüzden de çok izleniyor.
Ümit Kantarcılar: Tam tersinin de işlenmesi gerekiyor. Türkiye’de bu konu çok istismar ediliyor. Kadına şiddetin baş unsurlarından biridir bu. Zengin birini bulursan hayatını kurtarabilirsin mesajı… Kadının ne kadar güçlü olduğu, Cumhuriyet kadının nasıl olması gerektiği ıskalanan bir konu. Oynamak zorunda olduğumuz klişe yanların asla olmaması gerekiyor. Türk genç kadınına bu mesajı vermemiz gerekiyor. Dizi ve sinema senaryoları böyle olmamalı. Kadına şiddetin somutlaşmış hâlidir bu. O yüzden o senaryoların içinde olmak istemiyorum. Türk erkeğinde çok kötü bir yanılsama var: Bizim en kutsal varlığımız annemiz ama en çok şiddet gösterdiğimiz kadınlar. O yüzden burada bir değişimin olması gerekiyor. Bu ülkenin en dinamik unsurlarından biri kadınlardır. Bizler, ruhlara üfleyen oyuncular olarak bu meseleyi en doğru şekliyle insanlara göstermeliyiz.