Aşırı yağmurlu bir pazar günü Uskumruköy’e giderken beni orada nasıl bir rüyanın beklediğini tam tahmin edemiyordum doğrusu. Bir akşamüstü konserine katılacaktım, Franz Schubert’in “Ölüm ve Kız” isimli yaylı çalgılar dörtlüsünden iki bölüm dinleyecektim, bunu biliyordum. Kemanda Ayla Erduran ve Cihat Aşkın, viyolada Özcan Ulucan, viyolonselde Murat Berk vardı. Mekân ise Uskumruköy’de bir süre önce açılan Hara. Ama bütün bu unsurların bir araya gelmesinin yaratacağı ruhu hesaba katmamışım.
Bir kere Hara, yeşillikler içinde, saklı bir cennet, bir çağdaş sanat alanı. “Yaratıcı hayal gücünü besleyici alternatif bir mekân” olmak üzere tasarlanmış. Kurucusu Canan Bozbağ, 2020’de planlamış burayı ancak pandemi nedeniyle gecikmiş biraz. Mekânın açılışı 7 Ekim 2023’te “Bir Yer Var” adlı sergiyle olmuş. Serginin de bir hikâyesi var; pandemi sonrası artan güvende olma ihtiyacımızdan yola çıkarak kavramsal çerçeveyi belirleyen Canan Bozbağ ve Onur Karaoğlu mayıs ayında beş sanatçıya çağrıda bulunmuşlar. “Gelin” demişler, “Güvenli alan fikrinden yola çıkarak buraya özgü eserler üretin”. Sena Başöz, İnci Furni, Ekin Kano, İrem Nalça ve Cansu Yıldıran, Hara’da buluşarak, birlikte yiyip içerek, bazen burada konaklayarak uzun ve “güvenli” zamanlar geçirmişler.
Eserleri için kullandıkları malzemeleri Hara’dan temin etmişler. Mekân ve mimariyle kurdukları diyaloğun ve bu kolektif üretimle geçen zamanın sonucunda ortaya “Bir Yer Var” sergisi çıkmış. Sergi 3 Şubat’a kadar çarşamba ve cumartesi günleri 12.00-18.00 saatleri arasında ziyarete açık. Mimari demişken, Hara’nın mimarı Cengiz Kurt geçtiğimiz günlerde Maison Française dergisinden En İyi Sanat Mekânı Tasarımı ödülünü kazandı.
Ayla’yı dinlemek
İşte biz Schubert’in notalarını bu atmosferde, camdan dışarıda havuzun suları titreşirken, “Bir Yer Var” sergisinin eserleri arasında dinledik. Karşımızda doksan yaşında bir çınar, gerçek bir efsane vardı ve onu bu kadar yakından görerek dinlemenin verdiği heyecanı sözcüklerle anlatmak zor.
Geçen sene Murat Berk’in kurucusu olduğu Çellistanbul’un Hara’daki konserine dinleyici olarak katılmış Ayla Erduran ve burada çalmak istemiş. Cihat Aşkın, bu eseri Erduran çok sevdiği için seçtiklerini ve uzun hazırlıklar yaptıklarını anlatıyor. Benim için de büyüleyici olan, zarafeti ve güzelliğiyle zaten göz kamaştıran bir sanatçının enstrümanını çalarken böylesine tutku dolu ve böyle yaşsız görünmesi. Ve tabii dünya çapında başarılarla dolu bir hayatı böylesine tevazuyla taşıması. Bence kendisini Olimpos’tan kısa süreliğine fanilerin arasına inmiş gibi hissetse hakkı var. Oysa Ayla Erduran alkışlar sırasında bizlere öpücükler yolladı, konser sonrasında seyircilerin arasında oturdu, yanına gelen herkesle içtenlikle, uzun uzun sohbet etti. Yanımızdan geçerken biraz çekinerek teşekkür ettik kendisine, bize yaşattığı bu efsunlu zaman dilimi için. Çok tatlı bir gülümsemeyle “Kompozitör besteyi yapmasa icracı ne çalacak, sizler dinlemeseniz kime çalacak, hepsi bir bütün” dedi.
İsterdim ki buraya kariyeriyle, başarılarıyla ilgili birkaç satır ekleyebileyim ama ne yazsam eksik kalacak, öyle görkemli bir hayat. Evin İlyasoğlu’nun Remzi’den çıkmış “Ayla’yı Dinler misiniz?” adlı bir biyografik romanı var, onu anlatan. Gördüğüm kadarıyla baskısı tükenmiş durumda. Çok yazık. Umarım bir an önce yeni baskısı yapılır ve okunur, okutulur.